Türkiye Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlamalarına hiçbir kimseyi ve hiçbir kesimi dışlayıcı olmadan kendi kararımca ve kendi görüşlerim doğrultusunda katıldım.

Hayat felsefem ve Dünya’ya bakış açım her daim “bardağın dolu tarafına bakmak” ve “bardağın niye yarısı boş” demek yerine “elhamdülillah bardağın yarısı dolu” demekten yanayım.

Bu bakış açısıyla da “geçmiş geçmişte kaldı. Kimse mükemmel değildir. Cumhuriyetimizin ilk yılarında hatalar işlenmiş olsa ve dindarlara yönelik baskı ve eziyetler yapılmış olsa da, dindarlarla birlikte sistem dışı gördükleri bazı kesimlere de sorun ve sıkıntı çıkartılmış olsa da, artık geçmişte takılıp kalmanın bir manası yok” düşüncesindeyim.

Tabi, bu sözleri sarfederken bu Ülkeyi kendi Babalarının malı görüp saldırganlığını sürdürenlerle ve “bu Devleti biz kurduk, bizim dediğimiz olur” katı ve yobaz, baskıcı ve diktacı laik anlayışta olanlarla barıştığımız ve aynı şeyi düşündüğümüz anlaşılmasın. O şekilde dışlayıcı tavır takınanları Allah’a havale ettik. 

Bir de şunu belirtelim, “o biz biz biz kurduk, bu Devleti biz kurduk” diyen güruha sesleniyorum. Siz Devlet falan kurmadınız. Siz rejim değişikliği yaptınız. Bizim zaten Devletimiz vardı. Türk ve Müslüman Milletinin 2000 yıldan fazladır Devleti vardır. Cumhuriyet Osmanlı’nın devamıdır.Bu bakış açısıyla ben geçen gün şöyle seslendim. Birkaç mısra halinde şunları yazdım.

Oğuzlar'dan Selçuklular'a, Osmanlı'lara.

Nice bin yıldan beri kutlu bir Devletiz.

Ulaştık, ulaştık nice nice yüz yıllara.

Elhamdülillah sonsuza dek ebed müddetiz.

 

Evet, gerçekler budur. Biz bu gerçekleri haykırırız. Bu gerçeklere sırt çevirenleri Allah’a havale ederiz. 

 

Tabi onları Allah’a havale etmiş olsak da, elbette anlaşabiliriz. Elbette ortak noktalarda buluşabiliriz.

 

Milletimizin her bir ferdinin geleceğe güvenle ve umutla bakması için o baskıcı ve katı laik ideolojik anlayışa sahip kişilerle de görüşüp Ülkemizin menfaatleri için birlikte hareket edebiliriz.

 

Bizi kendilerinden ayrı görenler ya da bizim kendilerini çok ayrı gördüğümüz kişi, esasında ayrı gördüğümüz değil de “bizden ayrı sandığımız kişilerle” belki de bir yerde ayrı düşünsek de bin yerde ortak menfaatlerimiz var.

 

Bu düşüncelerimi destekleyen gelin şu sözleri okuyun:

 

“Evet, tevhid-i imanî, elbette tevhid-i kulûbu ister. Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimaiyeyi iktiza eder. Evet, inkâr edemezsin ki, sen bir adamla beraber bir taburda bulunmakla, o adama karşı dostâne bir rabıta anlarsın; ve bir kumandanın emri altında beraber bulunduğunuzdan, arkadaşâne bir alâka telâkki edersin. Ve bir memlekette beraber bulunmakla, uhuvvetkârâne bir münasebet hissedersin. Halbuki, imanın verdiği nur ve şuurla ve sana gösterdiği ve bildirdiği esmâ-i İlâhiye adedince vahdet alâkaları ve ittifak rabıtaları ve uhuvvet münasebetleri var.

 

Meselâ, her ikinizin Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mâbudunuzbir, Râzıkınız bir bir, bir, bine kadar bir, bir. Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir, bir, bir, yüze kadar bir, bir. Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir, ona kadar bir, bir.

Bu kadar bir birler vahdet ve tevhidi, vifak ve ittifakı, muhabbet ve uhuvveti iktiza ettiği ve kâinatı ve küreleri birbirine bağlayacak mânevî zincirler bulundukları halde, şikak ve nifâka, kin ve adâvete sebebiyet veren örümcek ağı gibi ehemmiyetsiz ve sebatsız şeyleri tercih edip mü’minekarşı hakikî adâvet etmek ve kin bağlamak, ne kadar o rabıta-i vahdete bir hürmetsizlik ve o esbab-ı muhabbete karşı bir istihfaf ve o münasebât-ı uhuvvete karşı ne derece bir zulüm ve i’tisaf olduğunu, kalbin ölmemişse, aklın sönmemişse anlarsın.” (Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, 22. Mektup)

 

Üstadımızın bu bakış açısından hareketle ben önce Ülkemizin içindekilere ve sonra da bakış açımı daha da geliştirerek tüm insanlığa sesleneceğim.

 

Laik ya da laik düşüncede değil, sağcı ya da solcu, ulusalcı ya da ümmetçi, şu etnik kökenden ya da bu etnik kökenden, hangi ırktan olursa olsun, hangi görüşten hangi fikirden olursa olsun, Ülkemizde yaşayan herkese sesleniyorum. 

 

Arkadaş biz neyi paylaşamıyoruz? Arkadaş biz kendimizi niye farklı görüyoruz? Belki bir ya da birkaç tane farklılığımız olsa da bin tane aynı olduğumuz ve ortak menfaate sahip olduğumuz noktalarımız var.

 

Bu Ülkede herkes iş imkanı bulmak için serbestliğe sahip değil mi? Herkes yasal sınırlar içerisinde ve hiçbir etnik kökene engel getirilmeden, hangi görüşten olursa olsun herkes ekonomik faaliyetlerde bulunabiliyor mu? Herkes Anayasamızın teminat altına aldığı din, vicdan, düşünce ve ifade hürriyetine ve insan haklarına sahip değil mi? Hepimiz aynı gemide değil miyiz? Hepimizin kıblesi aynı değil mi? Hepimizin vatanı bu vatan değil mi? Hepimiz aynı Allah’a inanmıyor muyuz? Hepimizin Peygamberi aynı değil mi? Hepimiz aynı güneş altında, aynı havayı solumuyor muyuz? Hepimizin tarihten gelen menfaatleri aynı değil mi? Maazallah, bir dış düşmanla karşı karşıya geldiğimizde hepimizin göreceğimiz zarar aynı değil mi? Birlik ve beraberlikten ayrıldığımızda, yardımlaşma ve dayanışma olmadığında bundan en çok biz zarar görmeyecek miyiz?

 

Bu soruların hepsine herkes ve akl-ı selim içerisindeki her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı “evet, evet, evet” diyerek cevap verecektir.

 

Bütün bunları, bütün bu anlatımları kendi Ülkemizdeki vatandaşlarımız için beyan ettim. Kısaca özetliyorum: “Ülkedeki iç barış ve huzur hepimizin lehinedir.” 

 

Cumhuriyetimizim 100. Yılında müşahede ettiğimiz ve birlikte yaşadığımız, “Millet ve Devlet bütünlüğü hepimizinlehinedir, Cümlemizin yararınadır.” 

 

Tüm Dünya için de düşündüğümüzde “barış tüm insanlığın lehinedir. Savaş, her daim acı, kan ve gözyaşı” demektir. 

 

Öyleyse savaşmak niye? Öyleyse acı, kan ve gözyaşı getirecek işlere yönelmek niye?

Biz Müslümanız ve tüm insanlığın hayrı ve huzuru için çalışıp da çabalamış, bir inancın zaten kendi isminde “selam, barış, esenlik ve huzuru” manalarını barındıran bir Dinin, Yüce İslam Dininin mensuplarıyız.” Bizden kimseye zarar gelmez.

 

Evet,  bu sözüm de tüm Dünya içindir.

 

Sözümü bir Yunus Emre seslenişi ile bitiyorum:

 

Gelin canlar bir olalım.

İşi kolay kılalım.

Sevelim sevilelim. 

Dünya kimseye kalmaz. 

Vesselam.