Son zamanlarda etrafa şöyle bir bakınca insan ister istemez düşünüyor. Ne oldu da hayatın en sıradan anları bile kutlamaya dönüştü?

Doğumdan önce parti, doğumdan sonra parti, cinsiyet partisi, saç kesme partisi, “kayınvalide oldum” partisi… Daha neler neler…
Her gün yeni bir şey çıkıyor.

Kimsenin eğlencesine karışmak değil niyetim.
Ama ortada büyüyen başka bir durum var: israf.
Hem de öyle az buz değil.
Bir kere kullanılacak süsler, yarısı yenmeden çöpe giden ikramlar, sırf fotoğrafta güzel dursun diye alınan paketler…
Sonra herkes yorulmuş, bütçe zorlanmış, evde bir yığın çöp…

Peki gerçekten buna gerek var mı?

Eskiden insanlar bir araya geldiğinde bir bardak çay yeterdi.
Konuşurduk, gülerdik, dertleşirdik.
Mutluluk sade olurdu.
Misafir ağırlamak sade olurdu.
Düğünler sade olurdu.
Hele hamilelik… Kimse duymazdı, görmezdi bile doğuma kadar.

Şimdi “kutlama” adı altında herkes birbirine yetişmeye çalışıyor.
Bir yandan da kimse aslında mutlu değil.
Çünkü işin içinde samimiyet yok, gösteriş baskısı var.
Belki de durup bir düşünmek gerek:
Gerçekten ihtiyacımız olan şey bir parti mi, yoksa bir insanın içten bir “Nasılsın?” deyişi mi?

Benim gözümde değerli olan;
Bir masada iki kişi oturup konuşabiliyorsa,
Bir dost kapıyı çalıp hâl hatır soruyorsa,
“Çay demle, geliyorum” diyebiliyorsa…
Bir anne evladına sarılıp “İyi ki varsın” diyorsa…
Bunların hepsi zaten büyük birer kutlamadır.

Kimseye karışmak haddim değil ama şunu söylemek isterim:
Hayatımızın her anını süslemeye gerek yok.
Bazen en sade olan, en anlamlı olandır.