Aile…Kimi zaman en büyük sığınağımız, kimi zaman en derin imtihanımız.

Biz kadınlar için aile kavramı, doğduğumuz andan itibaren omuzlarımıza yüklenen bir sorumluluk gibi başlar aslında.

Önce anne babamıza, kardeşlerimize, akrabalarımıza sahip çıkarız. Kırılmasın, küsmeyelim, kopmayalım diye çabalarız. Bayramda arayan biz oluruz, dargınları barıştıran, hasta olanı soran, doğum günü hatırlayan yine biz oluruz.

Sonra evleniriz…

Bir aile iki olur, sorumluluk ikiye katlanır. Artık yalnız kendi ailemiz değil, eşimizin ailesi de bizim ilgi alanımızdır. Kayınvalide kırılmasın, kayınpeder gönül koymasın, eltiyle aramız bozulmasın, görümce incinmesin, eşimiz de arada kalmasın diye hep denge kurmaya çalışırız.

Bir yandan annemize yetişiriz, öte yandan çocuklarımıza, işimize, evimize. Herkesin gönlünü hoş tutarken kendi gönlümüzü hep sona bırakırız.

Ve bir gün gelir…

Yıllarca sessizce taşıdığımız yükün altında bir yorgunluk birikir.

O zaman “Keşke biraz da kendimi düşünseydim.” deriz.

Çünkü bazen en çok emek verdiğimiz bağlar, en çok bizi yoran zincirlere dönüşür.

Ve ne acıdır ki, tüm iyi niyetimize rağmen bir gün “Bu kadarını yapmasaydın.” cümlesini duyarız.

Oysa biz “yapmasaydık”, o aile çoktan dağılmış olabilirdi…

Aile bağlarını korumak bir sevgi emeğidir.

Ama bu emek tek taraflı olduğunda, sevgi de tükenir, anlayış da.

Fedakârlık, karşılık beklemek değildir; sadece görülmek, hissedilmek ,varlığının görülmesini ister insan.

Çünkü aile, sadece birbirine bağlı kalmak değil, birbirini anlamaktır.

Ve bazen en büyük sevgi, “Sen de yoruldun, biraz dinlen.” diyebilmektir.

Bu satırlar, sesi duyulmayan, emeği fark edilmeyen, ama yuvayı ayakta tutan tüm kadınlara…

Bir ailenin kalbi sizsiniz.

Ve biliniz ki; siz olmasaydınız, o sofralar kurulmaz, o çocuklar o kadar sevgiyle büyümezdi.

Bir ailenin kalbi, bir evin sıcaklığı, bir toplumun temeli sizsiniz.hiçbir şey bu kadar anlamlı olmazdı.

“Kadınlar, görünmeyen emekleriyle aileyi bir arada tutan sessiz kahramanlardır.”