"Ölüm döşeğinde bir baba, çocuklarını yanına çağırır, en küçük çocuğuna, bahçeden kurumuş ağaç dallarından 10 - 15 tane getirmesini ister. Çocuklar şaşırır ama işin sonunu beklerler.

En küçük kardeşleri içeriye aynı boyda, küçük parmak genişliğinde ağaç dallarını babasına verir.

Babası en küçük çocuğuna bu dallardan birini alıp kırmasını ister. Çocuk hemen kırıverir. Sonra üç dal parçasını alır, "şimdi üçünü birden kır" der. Çocuk zorlanarak da olsa kırar dalları. Baba bu sefer beş dalı alıp ortanca çocuğa verir, kırması için. Ortanca Çocuk kıramayınca "en büyük ve kuvvetli olan"  abiye verir. Beşini birden hemen kırar. Baba ağaçlardan onunu bağlayıp büyük oğluna verir. Bu sefer hepsini kıramasa da dış çeperdeki bir kaç dal kırılır. Baba en son kalan dalların hepsini bağlar ve aranızda bunu kıracak var mı?" diye sorar..."

 

Birey olmak, toplum olmak,

Toplum içinde birey olmak, bireylerden toplum / topluluk olmak...

Bireysellik toplumsal olmanın alternatifi değildir.

Sağlıklı bireylere, toplumsal dayanışma duygusunun yaşandığı toplumlarda daha sık rastlanır.

Ademoğlu pek çok sorunu tek başına aşmak zorunda kalsa da, "boyunu aşan", "gücünün yetmediği" sorunlar karşısında kimi zaman kendini yalnız hisseder.
Özellikle benzer sorunu çözmek için, çözüm arayanlar "bir şekilde birbirlerini buluverirler". Güç Birliği yapmayı, sorunu birlikte çözmeyi denerler. Tek başına çözemedikleri soruna diğerleri başka açıdan yaklaşır, farklı çıkış yolu önerirler. Fikir birliği, amaç birliği çıkar ortaya. Aynı amaç, aynı hedef doğrultusunda daha fazla insan biraraya gelir. Toplumsal dayanışmanın  toplumdaki karşılığı da ses verir, "ben de varım" der diğerleri.
Velhasıl ortak akıl, gönül birliği, ülkü birliği için ilk adım atılmıştır.

Her şeyin başı  “FARKINDALIK”. İnsan bireysel olarak kendisini huzursuz eden, düzeltmek istediği, çözüm aradığı, merak duyduğu bir konunun “farkına varır”. Farkına vardığı konuyu derinlemesine inceler, bilgi eksiğini - merakını gidermek için araştırmaya yönelir. Edindiği bilgiler doğrultusunda çözüme odaklanır. Başlangıçta “tek başına” uğraşır. Sonra kendisine destek veren kişiler ya kendiliğinden yanı başında beliriverir ya da bu meraklı ve hedefe odaklı kişi kendisine yardımcı olacak kişilerle amaç birliği oluşturur.

Sosyal sorumluluk duygusu ile hareket eden kişi ya, tek başına “BİREYSEL GÖNÜLLÜ olarak, ya da örgütlenmiş yapılar içinde (Dernek, Vakıf, İnisiyatif grupları / platformlarında, meslek örgütlerinde, sendikalarda kısacası sivil toplum örgütlerinde) “ÖRGÜTLÜ GÖNÜLLÜ” olarak yoluna devam edecektir. Bireysel ya da örgütlü, işin temelindeki “GÖNÜLLÜLÜK” sosyal sorumluluğun ilk basamağıdır.

Şimdi hepimiz kendimize soralım: Bugüne kadar içinde bulunduğumuz topluma karşı hissettiğimiz “sosyal sorumluluk duygusuyla” hangi konuda gönüllü olduk? Önce farkına varmak, sonra bilinçli, düzenli ve sistematik faaliyetler bütünü içinde neler yaptık? 

Uzun ince bir yolda yürürken bazen yalnız kalabilir insan,

Ya da kedisine yapılan işbirliği tekliflerinin farkına varmayabilir,

FARKINDALIK, amaç birliğine giden yolda birleştirici ilk unsurlardan biri olur.

Gönüllü bireyler yaşadıkları toplumda, çevresinde olan bitene karşı hassas, duyarlı ve sorumluluk sahibidir. “Bana ne” demeden üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmek için gayret gösterir. Kimseden alkış beklemeden, karşılık beklemeden, adeta “sağ elin verdiğini sol ele sezdirmeden”…

Ama toplum da bu yüce gönüllü kişilere kalpten bir teşekkürü unutmamalı, zira ne demişler; “marifet iltifata tabidir”…

Dr. Özcan KARS

7 MART 2023