🏡 Kolumuzda yara, dizimizde toprak, kalbimizde maç!
Bir çocuk düşünün… Sabah kahvaltısını hızlıca yapıp “anne çıkıyorum!” diye fırlayan. Elinde top, ayağında yıpranmış bir spor ayakkabı, gözünde heyecan. Mahalleye adım attığı anda zaman dururdu. Çünkü o çocuk için günün en değerli anı başlamıştı: maç zamanı.
O çocuk bendim, sendin, bizdik. Telefonun, internetin, ekranların olmadığı zamanların kahramanlarıydık biz. Toprak sahalarda hayal kurar, beton yollarda yetenek geliştirirdik. Mahalle maçları bizim oyun alanımız değil, hayatı öğrendiğimiz akademiydi adeta.
⚽ “Kaleciyle aldım, gol sayılmaz, top dışarda!”
Her mahallenin kendine has kuralları vardı. FIFA kuralları mı? Geç onları… Bizim maçta:
- Kaleciyle alırsan gol geçersiz sayılırdı.
- Top duvara çarptıysa, önce kim dokundu tartışması üç gün sürebilirdi.
- Ofsayt mı? Hiçbirimiz tam olarak anlamazdık zaten.
- “Son gol kazanır” cümlesi, mağlup takımı hayata bağlayan büyülü bir sihir gibiydi.
- En çok koşan değil, en çok topu olan çocuk kural koyardı.
Küçücük boş arsalarda, apartman önlerinde, okul bahçelerinde başlayan bu maçlar; çocukluğumuzun ritüelleriydi. Gol sevincimiz, kavga barışımız, ilk rekabetimiz orada şekillendi.
🧠 Mahalle maçlarının çocuk gelişimine katkısı
Bugün uzmanlar “sosyal-duygusal öğrenme”, “öz düzenleme becerileri”, “empati kurma” gibi kavramlarla çocuk gelişimini anlatıyor. Ama biz bunları “top bende kalsın” hırsıyla, “onun yerine ben kaleye geçeyim” fedakârlığıyla, “tamam ağlama hadi penaltı verelim” empatisiyle içselleştirdik.
Mahalle maçları sayesinde çocuklar:
- Sorumluluk almayı öğrendi: “Kalede kim var? Kim hakem?”
- İletişim becerileri gelişti: Kavga ettik, barıştık, ikna ettik, küstük.
- Liderlik doğdu: Takım kuran, strateji belirleyen çocuklar küçük birer teknik direktördü.
- Adalet duygusu yeşerdi: Kimi zaman kendi aleyhine karar veren çocuklar gördük.
- Dayanıklılık gelişti: Fiziksel olarak da, duygusal olarak da…
🕹️ Ekran kuşağı vs sokak kuşağı
Günümüz çocukları daha dijital, daha güvenli ortamlarda büyüyor olabilir. Ama daha mı mutlu? Daha mı özgür?
- Mahalle maçlarında düşmek serbestti, çünkü kalkmak da öğretilirdi.
- Bir topun peşinde koşmak, bugünkü “hareketsiz yaşam tarzı”na karşı doğal bir savunmaydı.
- Çocuklar ekranın başında değil, toprak zeminde empatiyi ve paylaşmayı öğrenirdi.
- Şimdi çocuklar rekabeti sanal oyunlarda yaşıyor ama kaybedince öfkeyle tableti fırlatıyor. Biz ise “sonraki maçta alırız” deyip umutla yeniden topa vururduk.
🧩 Sosyolojik Bir Bakış: Mahalle Kültürünün Kaybı
Eskiden mahalle; bir çocuğun ikinci evidir. Komşular çocuğu tanır, kimin nerede oynadığı bilinir, bir çeşit görünmeyen güvenlik ağı vardı.
Bugün yüksek duvarlı siteler, kamera sistemleri ve dijitalleşme mahalle kavramını eritip yok etti. Çocuklar birbirini tanımıyor, birlikte oynamıyor. Her çocuk kendi odasında, kendi ekranında bir dünyaya kapalı. Belki de gerçek “toplum” fikri mahalle maçlarıyla başlıyordu; biz onu kaybettik.
☀️ Son düdük çalmadan…
Bu yazı sadece bir nostalji yazısı değil, aynı zamanda bir çağrıdır:
- Belediyeler yeniden açık oyun alanları yapmalı.
- Okullarda “serbest oyun” saatleri tekrar canlandırılmalı.
- Aileler çocuklarını sadece kurslara değil, sokağa da teşvik etmeli.
- Futbol kulüpleri sokak oyunlarını entegre eden projeler geliştirmeli.
Çünkü oyun bir lüks değil, çocuğun hakkıdır.
Ve unutmayın:
🔹 Top peşinde koşan çocuk, hayatta da hedef peşinde koşar.
🔹 Sahada terleyen çocuk, hayatta da mücadele eder.
🔹 Mahallede takım kuran, ileride lider olur.
📌 Bu yazıyı, dizleri yara içinde ama kalbi futbol aşkıyla atan tüm mahalle çocuklarına ithaf ediyorum.