Bugün,sabah namazından sonra,uykum kaçtı canlar.Geri gelmeyince de, başına bir şey gelmesin diye aramak için dışarı çıktığımda,güneş arzı endam edip kendini göstermişti..Yavaş yavaş adımlarımı atarken,ılgıt ılgıt esen sabah yeli,yüzüme ve kollarıma vurdukça,içimi bir serinlik kapladı...
 
Biraz yürüdükten sonra,”nasılsa dönüp dolaşıp eve gelir” diyerek,saldım uykunun peşini...Tozlu yollarda adımlarım bir birini izlerken,yaklaşık kırk yıl önceki çıraklık günlerim geldi hatırıma...Bütün masumiyeti ve mecburiyeti ile,dilinin ucundaki yarım kalmış türkü eşliğinde,çok daha erken saatlerde yollara düşülen zamanlar...
 
Bilmem bileniniz var mı ?Kainatta sadece iki şehir Allah Teala’nın mubarek adıyla adlandırılmış,şeref bulmuştur.Birisi El Kuddüs ( Kudüs),diğeri ise güzel memleketim,vatanım,El Aziz.( Elazığ)
Bu güzel,aziz şehrin sokaklarında her gün gelip geçerken koşturmaca için de görmediğiniz şeyler,sabahın erken saatlerinde,tek tek gönül kapısını çalmaya başladı.Aldı götürdü atiden maziye...
 
Yaklaşık bir buçuk saat,öylece arşınlamışım yolları.Sağıma soluma bakarken,neredeyse tüm dükkanların kapalı olduğunu farkettim.Halbuki,çıraklık zamanlarımda iş yerlerinin tamamına yakını bu saatlerde açıktı.Oysa şimdi heey hat bırakın dükkanların açık olmasını,lokantalar dahi kapalı...
 
Eskiler derlerdi : “Sabah erken kapılarınızı açın,pencerenizi açın,kısa sürede olsa...Rızkınız güzel ve bol olsun.Yine derlerdi,erken kalkan çok yol alır.”Ancak,yaklaşık iki saat oldu hala her yer kapalı,şehir de esnaf ta derin uykularda...
 
Gelin yıllar önce yolu Konya’ya düşen bir Pirdaşımın sesine kulak verelim :
-Sabah namazı vakti çıkmak üzereydi.Beraberimdeki arkadaşlardan biri üniversiteyi orada okuduğundan,çorba içmek için aldı götürdü bizi çorbacısına..
 
Dükkanın önüne geldiğimizde gözlerimize inanamadık!O kadar yoğun bir araç parkı vardı ki..İçeri girdiğimizde,tüm masalar doluydu.Etrafı seyrettiğimizde şaşkınlığımız bir kat daha arttı...
 
İnsanlar,mesai saatine yada köyün,kasabanın son minibüsüne yetişmek için acele edercesine,hızla çorbaları kaşıklıyor,hesabı ödeyip çıkan her müşterinin yerini bir başkası alıyor,aynı hızlı tempo devam ediyordu...
 
Dükkandan çıktıktan sonra,az önce aynı masada oturduğumuz,hızlıca çorbasını içip kalkan,yaklaşık 35 yaşlarındaki adamın,açtığı dükkanının önüne araba lastiklerini dizdiğini gördük.O kadar etkilendik ki anlatamam.
O saatte kim gelip araba lastiği alacak demeden,erken saatte dükkanını açan,rızkını Allah’tan bekleyen,üzerine güneş doğmayan esnaf ve o dükkanın hayrı bereketi...varın siz düşünün...
 
Merak eder oldum şimdi.Acaba Konya hala aynı mı ?O da mı zamana yenildi...İnşallah değişse de bizimki kadar savrulmamıştır uzaklara...
 
Derken bir çay ocağı ilişti gözüme.Verip selamımı oturdum sessizce bir köşeye.Ekmeğini helalinden kazanmak için evinden çıkmış işçi kardeşlerimin,bana ulaşan sohbetleri eşliğinde,yudumladım çayımı...Tazeleyeyim mi çayını abim  sorusuna başımı sallayarak verdiğim cevapla,çaylar bir birini takip ederken,bir yandan da teknolojiye bir parçada olsa ayak uydurmanın verdiği kolaylıkla,sizler için bu satırları karaladım..
 
Yazım bitmek üzere idi ki telefonum çaldı.Kıymetli eşim telaşlı sesi ile ; neredesin ?Hayırdır,yaramaz bişey yok inşallah  evde yoksun? Diye sorunca, sıkıntı yok,uykumu arıyordum.Birazdan,inşallah ben de o da evde oluruz dedim.
 
Anlıyorum ki şairin dediği gibi zaman doldu :”Haydi Abbas vakit tamam.Olmaz diyordun işte oldu akşam.”
Ömür dediğimiz şeyde,çok yol almışım dostlar.Çoğu gittii,azı kaldı...
 
KALAN AZI,RABBİM HAKKIMDA HAYRA TEDBİL EYLESİN,DİYORUM.SİZ DE AMİN DEYİN İNŞALLAH.
Selam ve dua ile
Azmi OZAN