“Hareketsiz Büyüyen Çocuk, Eksik Gelişen Beyindir”
Bugünün çocukları, geçmiş kuşaklara göre çok daha az hareket ediyor. Parkta top koşturmak, ip atlamak, ağaçlara tırmanmak gibi doğal aktiviteler yerini ekran karşısında geçirilen uzun saatlere bıraktı. Dijital çağın sunduğu konfor, ne yazık ki çocuk bedeninin ve beyninin gelişiminde ciddi bedeller yaratıyor.
Hareketsizlik Beyin Gelişimini Durduruyor
Bilimsel olarak kanıtlanmıştır ki, hareket eden çocuk, düşünen çocuktur. Çünkü hareket, yalnızca kasların değil, beynin de en önemli uyarıcısıdır.
Her zıplama, her denge denemesi, her top fırlatma; beynin sinaptik bağlantılarını güçlendirir. Özellikle serebellum (beyincik), prefrontal korteks ve hipokampus bölgeleri aktif hale gelir. Bu bölgeler, dikkat, hafıza, öğrenme ve problem çözme gibi bilişsel becerilerle doğrudan ilişkilidir.
Uzun süre hareketsiz kalan çocuklarda ise motor koordinasyon zayıflığı, dikkat dağınıklığı, akademik performans düşüklüğü ve davranışsal problemler daha sık görülür. Kısacası, çocuk oturdukça yalnızca kasları değil, düşünme kapasitesi de paslanır.
Eskiden Çocuk Olmak Nasıldı, Şimdi Nasıl?
Eskiden çocuk olmak; gün batana kadar sokakta top oynamak, toprakta iz bırakmak, ağaç dallarına tırmanırken kollarını sıyırmak demekti.
Bir düşüp bir kalkmak, rüzgârla yarışmak, lastik toplarla mahalle turnuvaları yapmak; çocukluğun doğal laboratuvarıydı. Her oyun, farkında olmadan öğrenilen bir denge, her hareket gelişen bir sinir ağıydı.
Şimdi ise çocuk olmak çoğu zaman ekran başında vakit geçirmek, sosyal medyada “dijital oyunlar” oynamak anlamına geliyor. Artık düşmek yok, toprakla temas yok, bedensel keşif yok. Çocuklar, güvenli ama hareketsiz bir dünyaya sıkışmış durumda. Bu durum fiziksel becerileri sınırlarken, aynı zamanda hayal gücünü, özgüveni ve dayanıklılığı da törpülüyor.
Bir zamanlar oyunla öğrenen çocuklar vardı; şimdi algoritmalarla yönlendirilen çocuklar var.
Oysa gerçek gelişim, doğal hareketin içinde, terle, çabayla, dengeyle, düşüp kalkmayla olur.
Bir çocuk, yalnızca koşarken, tırmanırken ya da zıplarken kendini gerçekten tanır.
Hareketsizlik Çağı: Dijital Konforun Bedeli
Pandemiyle birlikte başlayan “ekran merkezli yaşam” artık kalıcı hale geldi. Çocuklar tabletlerle oyun oynarken, vücutlarının öğrenme penceresi yavaş yavaş kapanıyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, 5-17 yaş arası çocukların günde en az 60 dakika orta-yoğunlukta fiziksel aktiviteyapması gerekiyor. Ancak yapılan araştırmalar, Türkiye’de bu oranın büyük şehirlerde %20’nin altına düştüğünü gösteriyor.
Bu tablo sadece fiziksel obeziteyi değil, aynı zamandapsikolojik kırılganlığı da artırıyor. Hareketsiz çocuk, enerjisini dışa vuramaz; duygularını düzenleyemez; stres hormonu kortizol yükselir. Bu da ilerleyen yaşlarda kaygı bozuklukları, odaklanma sorunları ve sosyal çekingenlik gibi sonuçlara yol açar.
Hareket Eğitimi Bir Lüks Değil, Gerekliliktir
Hareket eğitimi; çocuğun yaşına, motorik kapasitesine ve nörolojik gelişimine uygun şekilde planlanmış bilimsel bir süreçtir.
Bu eğitim sayesinde çocuk:
- Kas iskelet sistemini güçlendirir,
- Koordinasyon, denge, sürat ve çeviklik gibi motorik beceriler kazanır,
- Beyinle beden arasındaki iletişimi geliştirir,
- Özgüven ve sosyal iletişim becerilerini artırır.
Erken yaşta başlayan hareket eğitimi, ilerleyen dönemde yalnızca sporda değil; akademik başarıda, sosyal ilişkilerde ve duygusal dengede de belirleyici olur. Çünkü öğrenmenin temeli bedensel farkındalıkla başlar.
Sonuç: Çocuğunuzun “hareket hakkını” koruyun
Bir çocuğun sağlıklı gelişimi, yalnızca iyi beslenmeye ya da kaliteli okula gitmesine bağlı değildir.
Asıl fark, hareket eden beyinle düşünmeyi öğrenen çocuklarda ortaya çıkar.
Bugün hareketsiz büyüyen çocuklar, yarın odaklanmakta zorlanan, duygularını yönetemeyen ve üretkenlikten uzak bireyler haline gelebilir.
Ebeveynlerin, eğitimcilerin ve toplumun ortak görevi, çocukların hareket hakkını korumak ve onları yeniden oyunla, dengeyle, koordinasyonla, yani doğayla buluşturmaktır.
Unutmayalım:
> “Bir çocuğun attığı her adım, geleceğe yapılan en bilimsel yatırımdır.”