Futbol dünyasında başarıyı belirleyen en kritik yapı taşlarından biri hiç şüphesiz doğru kurulan bir takımdır. Ancak bu noktada en temel tartışma başlar: Takımı kim kurmalı?
Teknik direktör mü, yoksa kulüp yönetimi mi? Bu soru yalnızca yetki dağılımını değil, aynı zamanda kulübün geleceğe dair vizyonunu da belirleyen stratejik bir meseledir. Bu yazıda, bu sorunun yanıtını geçmişten günümüze uygulamalarla, bilimsel verilerle ve kulüp örnekleriyle tartışacağız.
Teknik Direktörün Takım Kurması: Sahaya Yakınlığın Avantajı
Teknik direktörler, sahadaki sistemin mimarlarıdır. Oyuncuların bireysel özelliklerini, saha içi pozisyonlarını ve oyun içi rollerini en iyi bilen kişi oldukları için kendi sistemlerine uygun kadro oluşturma hakkını talep etmeleri doğaldır. Bir teknik adam, kendi belirlediği oyuncularla çalıştığında hem oyun felsefesini sahaya yansıtması kolaylaşır hem de takım içi iletişim daha güçlü kurulur.
Ancak burada ciddi bir risk doğar: Eğer teknik direktör kısa vadede gönderilirse – ki özellikle Türkiye’de bu çok yaygındır – onun kurduğu takım bir sonraki teknik adamın sistemine uymayabilir. Bu durumda hem mali kayıp hem de sportif istikrarsızlık yaşanır. Ayrıca birçok teknik direktör, maliyet-etkinlik analizinden çok oyun planına odaklandığı için finansal sürdürülebilirlik açısından zaaflar oluşabilir.
Yönetimin Takım Kurması: Kurumsal Aklın Gücü
Bazı kulüpler, takım kurma sürecini tamamen sportif direktör ve kulüp yönetimi üzerinden yürütür. Oyuncu izleme departmanları, veri analitiği birimleri ve altyapı koordinatörleriyle birlikte oluşturulan kadrolar; yaş profili, maaş dengesi, potansiyel satış değeri gibi kriterlere göre belirlenir.
Bu yapı özellikle Avrupa’da uzun vadeli planlama yapan kulüplerde başarıya ulaşmıştır. Brighton, Brentford, RB Leipzig gibi kulüpler bu modeli uygulayarak teknik direktör değişikliklerinde bile temel oyun kimliğini koruyabilmişlerdir.
Ancak bu sistemde de bazı dezavantajlar mevcuttur. Teknik direktör, kendisine uymayan oyuncularla çalışmak zorunda kalırsa hem motivasyon düşer hem de saha içi verim azalabilir. Eğer yönetim futbola teknik düzeyde hâkim değilse, analitik verilerle sahadaki gerçekler uyuşmayabilir.
Avrupa Modeli: Ortak Aklın Üstünlüğü
Modern futbolun geldiği noktada ideal modelin “tek akıl” değil “ortak akıl” olduğu kabul görmektedir. Bu yapıda;
- Teknik direktör, sistemine uygun oyuncu profillerini tanımlar.
- Sportif direktör, piyasada bu profile uygun ve kulüp ekonomisine uyan isimleri belirler.
- Veri analistleri, aday oyuncuların performansını bilimsel ölçütlerle destekler.
- Kulüp yönetimi, bütçe ve kulüp vizyonu doğrultusunda son onayı verir.
Bu sistem; yalnızca bireysel sezgilerle değil, veriye dayalı karar alma ve çoklu perspektifli planlama ile işler. Jürgen Klopp – Michael Edwards ikilisi Liverpool’da bunun başarılı bir örneğini sunmuştur.
Türkiye'de Gerçeklik: Sistemsizlik Sorunu
Ne yazık ki Türkiye’de takımların çoğunda ya teknik direktöre sınırsız yetki verilip sonra başarısızlıkta yalnız bırakılır ya da yönetim futbol bilgisi olmadan transferleri yaparak teknik adama dayatır. Her iki uç örnek de istikrarsızlık doğurur.
Sportif direktörlük makamı genellikle ya kağıt üstünde vardır ya da futbol dışı ilişkilerle doldurulur. Bu durum hem teknik adamları yalnızlaştırır hem de kulüp yapısını çürütür. Her sezon yeni kadro kurmak, yeni sistemler denemek zorunda kalan kulüpler, altyapıdan oyuncu çıkaramaz, sürdürülebilir başarı sağlayamaz.
Bilimsel Açıdan Takım Kurulumu
Spor bilimi verilerine göre, bir takımın sezonluk başarısında kadro planlaması %65-70 oranında belirleyici unsurdur.
- Doğru yük yönetimi için oyuncuların yaş, pozisyon ve performans geçmişi göz önünde bulundurulmalıdır.
- Oyun içi mesafe, sprint sayısı, pozisyon başı etkili aksiyon gibi veriler ışığında kadro derinliği planlanmalıdır.
- Teknik direktörün talepleri bu verilerle desteklendiğinde, hem saha içi kalite hem de mali denge korunur.
Sonuç: Başarıda En Doğru Yol Hangisi?
Teknik direktörün takımı kurması kısa vadede verim sağlar; ama kulüp onunla sınırlı kalır. Yönetimin tek başına kurduğu kadrolar, sahada işlemeyebilir. Başarının tek anahtarı, görev tanımları net yapılmış, uzun vadeli stratejiyle oluşturulmuş, veriye dayalı, katılımcı bir sistemdir.
Kadro kurma süreci; teknik direktörün teknik vizyonu, sportif direktörün piyasa bilgisi, analistlerin bilimsel yaklaşımı ve yönetimin ekonomik disipliniyle birlikte yürütülmelidir.
Çünkü futbol artık yalnızca bir oyun değil; bilim, strateji ve organizasyon işidir.