Mayıs ayı baharın, yeniden doğuşun, hayat belirtilerinin olgunluğa; yaz mevsimine giden adımları iken, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Adnan Menderes ve arkadaşlarına dondurucu soğukların yaşandığı, ağaçların boynunu büküp kuruduğu, hazan mevsimini andırırcasına, soğuğun soğuk yüzü ve zindanın karanlığı ile darbelerin ilk basamağı oldu.
Ya yaza merhaba diye adım atılacak 27 Mayıs! Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun “Üşüyorum” şiiri geldi birden aklıma…
Atatürk’ün geleceğin önemli isimleri arasında gördüğü Merhum Andan Menderes, Celal Bayar, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan tarafından 7 Ocak 1946 Demokrat Parti kuruldu.
Cumhuriyet’in kuruluşundan 1946 yılına kadar 8 parti kurulmuş ve bunlardan sadece Cumhuriyet Halk Partisi ayakta kalabilmişti. 1946 yılında ise Demokrat Parti ile birlikte 15 parti kurulmuştu. Bir noktada çok sesli ve çok partili dönem başlamıştı. 1946 ila 1950 yılları arasında Demokrat Parti daha çok muhalefet görevini üstlendi, kendini geliştirdi ve vatandaşa, millete yakın olmaya çalıştı.
1950 yılı adeta bir dönüm noktası oldu denilebilir. Demokrat Parti 1950 yılında iktidara geldi ve on yıl iktidarda kaldı.
En önemlisi Demokrat parti millete ve inançlarına yakın olmaya çalıştı, toprak kanunu gibi çalışmalarla köylüye yakın olmaya çalıştı, inançlara saygılı olmaya özen gösterdi, radyolarda ilk defa mevlidi şerif okunmaya başladı, ezan yeniden aslına döndü, camiler gibi ibadethanelerde baskı ortadan kalkmaya başladı, ilk defa beş yıllık kalkınma planları hazırlandı, köy enstitüleri okullara çevrildi, Türkiye; NATO’ya üye oldu,Kıbrıs’ta Rumlara karşı Türk Mukavemet Teşkilatı kuruldu, Ortadoğu Teknik Üniversitesi ve Karadeniz Teknik Üniversitesi…Menderes Döneminin bazı icraatlarındandır.
Seçimlerde %52 oy alarak 487 milletvekili çıkaran Demokratik Partinin gidişatı için 1957 yılında altyapı hazırlanmaya başladı. Bu dönem bana 12 Eylül Darbesi ve sonrasında doksanlı yıllardaki Refah Partisi ile Fazilet Partisine uygulanan Post modern darbeyi hatırlatıyor.
Kaos Ortamı ve altyapı hazırlanarak 37 kişilik azınlık bir ordu mensubunun dayatması ile Cumhuriyet tarihinin ilk darbesi, ilk ihtilali 27 Mayıs 1960 yılında radyodan okunarak askeri darbe gerçekleştirildi.
Bu radyo darbesi de bana televizyonlardaki uyduruk ve baskıcı Fetö darbesini hatırlattı. Darbe hazırlıksız bir saat olan sabahın ilk saatlerinde gafil avlama yöntemiyle gerçekleştirildi. Hak, hukuk sisteminin olmadığı, Pakistan gibi ülkelerin darbe olmasın baskısına İnönü’nün darbe istiyorum ricası damgasını vurdu.
Bu tutuklamaların yanı sıra 235 general ve 3 bin 500 subay emekli edildi. 147 öğretim görevlisinin işine son verildi ve 520 hakim ve yargıç görevden alındı. Bu 37 subayın oluşturduğu Milli Birlik Komitesi (MBK) ülke yönetimine geçti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi ile anayasa feshedildi.
Öyle acı ki bir ülkenin Başbakanı, Bakanları adaletsiz ve zorba bir şekilde Yassıada’ya sürgün edildi. Merhum Menderes eğilmedi, kişiliğinden ve nezaketinden taviz vermedi. 14 Ekim 1960’da başladı ve 15 Eylül 1961 tarihinde son buldu. Köpek Davası ve Bebek Davası ile bu yargılama, traji-komik bir nitelik kazandı. Yargılama sonucunda verilen idam kararlarından sadece üçü uygulandı. Menderes Hükümeti’nin bakanları Fatin Rüştü Zorlu ile Hasan Polatkan, 16 Eylül 1961 tarihinde sabaha karşı idam edildi.
Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan, 16 Eylül 1961 tarihinde sabaha karşı idam edildi. Menderes ise 17 Eylül 1961‘de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden “sağlam” raporu alınmasının ardından, İmralı Adası’na götürüldü. İlk durak, komutanın odası oldu. İdam kararı yüzüne okundu. Menderes’in dilinden “Allah milletimize zeval vermesin” cümlesi döküldü.
İdam sehpasına gitmeden önce din görevlisi ile birkaç dakika konuştu. Ardından beyaz gömlek giydirildi. Menderes’in idam sehpasına çıkarıldıktan sonraki son sözleri, “Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu anda karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum” oldu.
Menderes, 17 Eylül 1961’de saat 13.21’de İmralı Adası’nda idam edildi.
Ve O asil Başbakan idam edilmeden hakaret edilircesine prostat muayenesi yapıldı, genelde karanlık ve akşam saatlerinde idam yapılıyorken merhum Menderes gündüz idam edildi.
Birileri tatmin olsun diye demokrasiye, hürriyete, insan haklarına pranga vuruldu, sadece Menderes ve arkadaşları değil insanlık idam edildi.
Bir hayra ve şerre vesile olan o işin ecrini, ya da günahını alır. Adeta darbeler meşru hale geldi ve bu ceza da darbeye sebep olanların hanesindeki lekedir.
Ne hazindir ki ülkemizdeki darbelerin, terörün arkasındaki el hep aynı. Ağlayan ve ocağı sönen ise hep millet!
1990 yılında Merhum menderes ve arkadaşlarına itibarları iade edildi ama Onlar her zaman itibarlı kimselerdi zaten!
En doğrusu tarihi kayıtların, arşivlerin açılmasıdır. Bu anlamda Ankara Ulucanlar Cezaevi tarihi bir müze olarak dünün karanlığını ve hatırasını ortaya çıkarıyor.
Bugün de Yassıada’daki demokrasi ve Özgürlükler Adası insanları düne, tarihe götürecek.
Bu vesile ile Merhum Menderes ve Arkadaşların rahmet ve dua ile anıyoruz, ruhları şad olsun…