Öğretim mi önce gelir veya önceliklidir, yoksa eğitim mi?

Bazen tek başına ifade edilir öğretim ve eğitim kavramları. Aslında tanımları itibarı ile çok farklı olan bu iki kavram özellikle ülkemizde çoğu zaman birbirini tamamlayan kavramlar olarak bir arada kullanılır olmuş. Hatta Milli ifadesi ile başlayan ibarenin ezberlenmiş vazgeçilmez kalıbıdır eğitim ve öğretim.

Çok tartışılması gereken bu konu üzerinde aslında konuşması gerekenler konuşsa bu alandaki birçok sorunun da çözümlenmesi sürpriz olmayacak.

Öğretim mi, eğitim mi önceliklidir sorusu ile beraber öğretim olmadan eğitim olur mu, eğitimde öğretim bir araç mıdır, sadece öğretmek ile bilgi sahibi olmayı sağlayabilir miyiz, dengenin tek unsuru öğretim midir? gibi soruları daha çoğaltmak mümkün.

Eğitim ve öğretim doğumdan başlayarak ölüme kadar devam eden bir süreçtir.

Oku bir emirdir, taleptir, metottur, sunudur. Ancak buradan anlaşılması gereken sadece bilgi sahibi olmak değildir. Bilgi sahibi olmak kadar, başkalarını bilgilendirmek, hatta eğitmek de bu emir, tavsiye içersinde yüklenmiş anlam zincirleridir.

İlk bakışta cehaletin panzehiridir okumak ve öğrenmek. Ama okumak, öğrenmek sadece bir yüklenme fiili olarak da algılanmamalı. Okuyan, öğrenen kişinin bilgi sahibi olması kadar bunu samimi bir şekilde paylaşarak bildiklerini uygulaması da bir o kadar önemlidir.

Eskiden sorunların temeli bilgisizliğe, cehalete dayanıyordu. Yani birçok bireysel, toplumsal ve diğer sorunlar cehalet kaynaklı idi. Şimdi ise giderek nerede ise okumayan insan kalmayacak bir şekilde okuma oranı belki birkaç yıl içerisinde çözümlenen bir sorun olacak. 

Öyle ki toplumdaki bilgi ağı ve kaynakları öyle zengin ki!...

Öğrenme adına ihtisaslaşmanın başladığı, birkaç okulu bitiren insanın sayılarının giderek arttığı bir öğrenimde, diplomaların yan yana dizildiği bir vitrinde roller neden başka?

Dün cehaletten, bilgisizlikten toplumun alt kesimi suça meyilliyken, bugün şeytanı bile hayrete düşüren yolsuzluk, hırsızlık, dolandırıcılık gibi insan onuruna yakışmayan kötü davranışları işleyenler toplumun sözüm ona okumuş, aydın kesimi değil mi? Öyle ki toplumsal huzuru bozan bu hak yiyenlerin bazıları yurt dışından eğitimli, birkaç dil bilen bilgili insanlardan oluşuyor mu?

Ya da çete, dolandırıcılık suçlamaları, gibi suçların mimarları gerçekten okula gitmeyen cahillerden, ilkokul diploması ileolmayan şahıslardan mı oluşuyor?  

Çıkarlar uçuşmalarının aktörleri okul görmeyen insanlardan mı oluşuyor?

Gücün verdiği pervasızlıkla hareket edenler gerçekten bilgisiz kimseler mi?

Çıkar kisvesi altında yılan gibi kıvrılarak zehir kusanlar ilimden, irfandan yoksun kimseler mi?

Kırk ağaç misali her yere kendini atarak bukalemunlaşanlargerçekten cahil ve bilgisiz kimseler mi?

Tilkilere bile şapka çıkartanlar öğrenmeden mahrum olan kişiler mi?

Elbette ki bireyin veya toplumun bilgisizliğinden kaynaklanan sorunlar çok. Ama eskisi kadar mı?

Bilim ve teknoloji çağının yaşandığı dünyamızda bugünün ilköğretim öğrencileri belki de dünün lise mezunlarından daha çok bilgi edinme şansına sahip değil mi?

Fazla değil yirmi otuz yıl öncesinde doğmayan bilim ve teknolojik kaynaklar bugün daha yenisiyle yarışmıyor mu?

O halde asıl sorun sadece öğrenmekle alakalı değil, bir köşede unutulan, sadece yazıda yer alan eğitimi ırak görmek belki de sorunun temeli. Mesela iyiyi doğruyu, güzeli sadece ders olarak, bilgi olarak veriyoruz. İyi doğru adına yemin ediyoruz. Ancak bu kavramlarda verilen eğitimin eksikliğinden, insan olmanın gereğinden haberdar olunmayacak ki bilerek hatalar yapılıyor gibi.

En basit ifade ile bir kişiye herhangi bir konuda bilgi ve beceri kazandırmak olan öğretim gerekli ama tek başına yeterli değil. 

Kişinin tutum ve davranışlarında, kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak, istenilen yönde değişime meydana getirme süreci olan eğitimi galiba gerektiği gibi ciddiye almıyoruz. Bu anlamda insan olmanın gerektiği şekilde çocuklarımızı, gençlerimiz, insanlarımızı eğitmiyoruz herhalde.

Okumak ayrı uygulamak ise gerekli bir konudur.

İnsan olmanın gerektiği davranışları huyları öğretmek kadar, öğretilenleri eğitim yolu ile uygulamak bir o kadar önemli olsa gerek.

Tarih bilgi olarak elbette öğretilmeli ama tarihi yaşayanların onurlu, ilkeli, örnek hayatları konusunda eğitilmeleri ise gerçeklerin olmazsa olmazıdır. Fatih’i, Yavuz’u, Mevlana’yı, Yunus’u düz yazı veya şiir şeklinde okunmalı. Ama hayatları kulaktan öte gönül iklimine de koyarak gerçek anlamda, şekilden öte insan olmada eğitimleri asla göz ardı edilmemelidir.

Öğrenmeli ama galiba eğitimi insan olmanın bir unsuru olarak unutmamalı. Samimiyeti, muhabbeti, sevgiyi bilmekten öte uygulamalı.