Köroğlu’nun “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu.” sözü benzer anlam kazanarak daha geniş bir ifade ile “Silah icat oldu mertlik bozuldu.” Kalıbı ile günümüze kadar gelmiş ve daha ileriye de gidecektir.

Asıl adı Ruşen Ali olan birçok savaşta başarıdan başarıya koşan Köroğlu’nun babasının gözüne mil çektirip gözünü kör eden Bolu Beyine hitap ederek Bolu Beyine türkü-koçaklama dili ile şu kelimeleri ifade etmiştir. “Benden selâm olsun Bolu Beyi'ne/ Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır/ At kişnemesinden, kargı sesinden/ Dağlar sedâ verip, seslenmelidir!..// Düşman geldi tabur tabur dizildi/ Alnımıza kara yazı yazıldı/ Tüfek icat oldu mertlik bozuldu/ Eğri kılıç, kında paslanmalıdır!.."

Mertlik ve silah birbirini tamamlayan olarak da birbirine ters olan bir durum olarak da karşımıza çıkabilir. Normalde bakıldığında silahın teknik, gelişen bir icat olarak değerlendirilmesi gerekiyorken mertliğe leke süren bir durum olarak değerlendirilmektedir. 

Yüzyıllardan bu yana Hazar Denizi’nden Balkanlar’a kadar uzanan coğrafyada halk anlatılarına konu olan Köroğlu, haksızlığa karşı çıkan bir kahramandır ki tüfek bu kahramanı bile gölgeledi gibi bir anlayış hala günümüzde de anlam bulmaktadır.

Gelin İdareci ve Bürokratlar Birliği Derneği gözüyle seyahate çıkalım.

Gelişen teknolojik, iletişim, bilişim, yazılı-görsel-sosyal medya değişik alanlarda gelişmeler bakıldığında insan birçok şeye bir tuşa basmak kadar yakın. Sözlere, paylaşımlara bakıldığında da yerine göre herkes Yunus, Mevlâna, padişah, melek, Ömerler sıralanmış, eksik gösterimle de olsa diziler, sinemalar eskiye özlem duyuyor… gibi.

Önce bu sözleri sarf edenlerin hayatına bakıyorsunuz gerçekle alakası olmayan haller… 

Samimiyetin, sadakatin yerini gösteriş almış, hava bin beş yüzü geçercesine şöhret, yalan, dünyevileşme almış başını gitmiş, önce ben anlayışıyla dünyevileşmiş sırıtan Firavunlaşmış; bir o kadar robotlaşmış, makineleşmiş, çok yüzlü, kalpsiz ve ruhsuz olmuş hayatlar…

İleri teknolojiye, sosyal hayata rağmen tam tersine mutsuzluk, kokuşmuşluk ve şekilden öte hayatlar…

Bir o kadar ecdattan, tarihten, nesillerden kopuk hayatlar…

Değişmek, gelişmek ama özünü bozman, başkalaşmadan, ayarları bozulmadan, desinlerden, özentiden uzak hayatlar…

O halde sorunların altından nasıl kalkılır? Elbette ki ilk emir olan “Oku”, eğitim, öğretim ile. Bunlar tek başına yeterli mi? Elbette hayır. Öyle ise nasıl?

Oku emri insana ise insana okumanın, yazmanın, aktarmanın, tefekkürün, tezekkürün, mütalaanın öğretiminin eğitim ile birlikte gösterişten uzak, samimane, sadıkane, faydalı içselleştirilmiş, kalıcı, gösterişten uzak şekilden öte anlayışı ile.

Bozulmuş ayarlardan uzak kalarak fabrika ayarlarına dönerek; arı, saf, duru, safını belli ederek…

Gösterişten, ezberden uzak bir şekilde uzlaşı kültürü ile kavgadan UZAK BİR ŞEKİLDE.

Yani inançlarımız gereği, insanlık gereği herkes için adalet, herkes için hürriyet, insan olduğu için kıymet, her insanı olduğu gibi kabul; öze, ecdada dönüş, liyakat, ahde vefa, hürmet, muhabbet, dürüstlük, güven, haysiyetli duruş, sözünde durmak…

Yani yeniden neşvü nema, geride bırakılacak hoş bir sada…