Bir futbol kulübü, yalnızca 90 dakikada sahaya çıkan oyunculardan ve kenarda direktif veren teknik adamdan ibaret değildir. Kulüpler birer “organizmadır”; yönetim kurullarından malzeme sorumlusuna, altyapıdan medya birimine kadar herkes bu organizmanın bir parçasıdır. Ve bu parçalar, liyakat esasına göre değil de, ilişkilere göre yerleştirilmişse, kaçınılmaz olan çöküş başlar.
Emanet Makamlarda Kalıcı Zarar: Liyakatsiz Yönetim Kadroları
Kulüp başkanları, yönetim kurulu üyeleri ya da sportif direktörlük pozisyonlarına getirilen kişilerin futbola dair bilgisi, vizyonu ve tecrübesi yoksa; alınan kararlar ya kişisel çıkarla, ya da hatalı sezgilerle şekillenir.
Planlama, strateji, bütçe yönetimi gibi alanlar; kişisel heveslerle değil profesyonel disiplinle yürütülmelidir. Ancak bir pozisyona, “kulübe maddi destek oldu”, “arkadaşımızdır”, “şu siyasi yapıya yakın” gibi nedenlerle atama yapılırsa, futbol artık sportif değil, politik bir zemin haline gelir.
Antrenörlükte Bilgi Yerine İlişki: Takım Sahada Değil, Masada Kuruluyor
Antrenör tercihlerinde, bilgi birikimi, eğitim seviyesi ve saha içi liderlik becerisi yerine; “kim kimi önerdi”, “kimin referansı güçlü” gibi kriterlerin belirleyici olması, kulüplerin en büyük düşüş nedenidir.
Bu tür görevlendirmeler sonucunda;
• Taktik bilgisi sınırlı,
• Oyuncu gelişimini önemsemeyen,
• Güncel antrenman bilimine yabancı teknik adamlar,
kulübü yönlendirmeye çalışır.
Sonuç: Sahada temposuz, fikirsiz, motivasyonsuz takımlar.
Altyapı ve Gelişim Kademeleri: Yetenek Boğulan Kuyular
Altyapı, bir kulübün geleceğidir. Ancak liyakatsizliğin en net hissedildiği alan da burasıdır.
• Antrenör seçimleri ehliyet yerine sadakate göre yapıldığında,
• Futbolcu seçmelerinde torpil geçer akçe haline geldiğinde,
• Gelişim odaklı değil, puan odaklı yaklaşım benimsendiğinde;
yetenekli çocuklar sistemden kopar, sıradan oyuncular şans bulur, gelecek yanlış ellerde şekillenir.
Scout, Performans Analizi ve Veri Departmanları: Formaliteye Dönüşen Pozisyonlar
Modern futbol, sadece gözle izlemeye değil; veriye, analize, ölçüme ve öngörüye dayanır. Ancak Türkiye’de birçok kulüpte bu departmanlar yalnızca “varmış gibi” gösterilir.
Bu departmanlara getirilen kişiler, uzmanlık yerine tanıdıklık kriteriyle seçildiği için:
• Oyuncu izleme raporları eksik kalır,
• Performans verileri hatalı yorumlanır,
• Transferler kulüp sistemine uygun değil, menajer taleplerine uygun yapılır.
Taraftarı Aldatmak Kolay, Geri Kazanmak Zor
Bir kulüp, taraftarıyla yaşar. Ancak liyakatten uzak, günübirlik kararlar alan yönetimler;
• Sezon içinde 3-4 teknik direktör değiştirerek,
• Anlam verilemeyen transferler yaparak,
• Her başarısızlığı “yeniden yapılanma” ile açıklayarak,
taraftarın güvenini sarsar.
Boş kalan tribünler, düşen forma satışları, azalan sponsorluklar bu zincirin doğal sonucudur.
Bugün birçok köklü kulüp, bu yüzden borç batağında ve kimlik bunalımındadır.
Liyakatsizlik, Kulüp Kültürünü Yutar
Kulüplerin bir ruhu, bir kültürü vardır. Bu kültür; değerlerle, geleneklerle, uzun yıllara dayanan deneyimle şekillenir. Ancak liyakatsiz kadrolar, bu kültürü tanımadığı gibi önemsemez de.
• “Dışardan gelen” ama kulübü tanımayan yöneticiler,
• “Benim sistemim budur” diyerek tarihi silmeye çalışan teknik direktörler,
kulübün belleğini bozar.
Bir kulüp hafızasını kaybettiğinde, her yeni sezon yeniden keşfedilen bir dağ yolu gibidir: Hem risklidir hem verimsiz.
SONUÇ: Liyakat, Kurumsallaşmanın Temelidir
Liyakat, sadece bir kişinin doğru işi yapması değil, aynı zamanda sistemin kendini sürdürebilmesidir.
• Liyakat varsa, doğru kararlar zamanında alınır.
• Liyakat varsa, kaynaklar doğru kullanılır.
• Liyakat varsa, başarı sürdürülebilir hale gelir.
Bugün başarılı olan kulüplere baktığınızda göreceğiniz ortak özellik; karar alma mekanizmalarının profesyoneller tarafından işletiliyor olmasıdır.
Türk futbolu, ancak gerçek profesyonellerin, kendi bilgileriyle ve emeğiyle yükseldiği bir iklimde ilerleyebilir.