Almanya’da Türk Medyasının Sessiz Çığlığı

Almanya’da yaşayan biz gazeteciler, yıllardır bir gerçeğin tanığıyız: Türk medyası burada can çekişiyor. Hem yazılı hem görsel medya, günbegün eriyor.

Baştan yazayım, Pasta paylaşılmış ,iş insanları bıkmış ,esnaf kan ağlıyor … Cem Yılmaz’ın sorduğu soruyu soruyorum devletimiz bizi de görecek mi ?


Yeni nesil ilgi göstermiyor, mevcut yayın organları ise ayakta kalmakta zorlanıyor. Bir zamanlar gurbetçilerin sesi olan gazeteler birer birer tarihe karışıyor.

Bugün Almanya’da yaşayan milyonlarca vatandaşımız var. Onların sorunlarını, sevinçlerini, başarılarını ve sıkıntılarını gündeme taşıyacak bir mecra kalmadığında, bu boşluğu kim dolduracak?

Alman medyası mı?

Yoksa sosyal medyanın yüzeysel akışı mı?

Devletimiz büyük bir devlet. Türkiye Cumhuriyeti, dünyanın neresinde olursa olsun vatandaşının yanındadır.

O halde soruyorum: Neden Almanya’daki Türk medyasına sahip çıkılmıyor?

Neden yıllarını bu mesleğe vermiş bazı gazetecilere üvey evlat muamelesi yapılıyor?

Basın mensupları olarak biz, ne lüks beklentiler içindeyiz ne de maddi destek taleplerinde. Bizim öncelikli isteğimiz, maddi ve manevi destek.

Çalışma alanlarımızı kolaylaştıracak, mesleğimizi onurla yapmamızı sağlayacak en basit şey: İletişim Başkanlığı basın kartı. Bu kart, bir gazetecinin nefesidir. Bu hakkın verilmesi, bir lütuf değil, mesleğimizin gereğidir.

Türkiye Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Büyükelçilikler, Konsolosluklar, YTB… Hangi kurum üzerine alırsa alsın, bu meseleye acilen el atılmalı.

Yılda bir toplantı bile çok görülüyor. Çünkü biz burada, her gün ülkemizi temsil ediyoruz. Her gün Türk toplumunun sesini duyuruyoruz.

20 yıla yaklaşan gazetecilik hayatımda, en çok kırıldığım şeylerden biri, kendi devletimden beklediğim desteği görememek oldu. Oysa Almanya’daki Türk basınına verilecek destek, sadece gazetecilere değil, milyonlarca vatandaşımıza verilen bir değerin göstergesi olacaktır.

Unutmayalım: Basın sustuğunda, toplumun sesi de susar. Ve biz susarsak, bundan en çok Almanya’daki Türkler kaybeder.

Bir zamanlar Almanya’nın küçük bir kentinde, Türklerin çıkardığı mütevazı bir gazete vardı. Sayfalarında çocukların ilk günleri, esnafın heyecanı, düğünler, cenazeler, sevinçler ve hüzünler yer alırdı. Bir gün imkânsızlıklar yüzünden sustu. Son sayısının manşetinde yalnızca şu cümle yazıyordu:

“Bizi unutmayın.”

O gazete kapandığında sadece mürekkep ve kâğıt kaybolmadı; bir toplumun sesi de sustu. Bugün Almanya’daki Türk medyası da aynı tehlikeyle karşı karşıya. Eğer sahip çıkmazsak, birkaç yıl sonra geriye sadece “Bizi unutmayın” diyen sararmış sayfalar kalacak.