Batı uygarlığının çöküşünün ispatıdır!


Kur’an’ı Kerim’in yakılmasının bir nefret suçu olduğunu söyleyen Bekin, “Oysa ki Kuran-ı Kerim’in yakılması ise ifade özgürlüğüyle örtüşmeyen şiddet, nefret, inanç özgürlüğüne saldırı oluşturan bir eylem olup, bunun İsveç resmi ağızları tarafından meşru gösterilmeye çalışılmasının hiçbir şekilde izahı bulunmamaktadır. Fundamentalist bir yaklaşımla sözde ifade özgürlüğü adı altında fanatik ‘Beyaz Üstünlükçü’ düşünce anlayışlı fanatik eylemcilere ifade özgürlüğü adıyla göz yummaya çalışan İsveç makamlarının farklı dine mensup insanların kutsal kitabına yönelik şiddet eylemini meşrulaştırması bir bakıma Batı uygarlık anlayışının yanlış ve tutarsız gidişatını ve anlayışını bir kez daha ortaya koymuş oldu.” İfadelerini kullandı. 
İsveç’te yaşanan trajedi ne ilk ne de sondur!
Doğan Bekin, “Batı, komünizmi küresel barışın önündeki en büyük tehlike unsuru olarak görürken, 26 Aralık 1991’de komünizm çökmesiyle birlikte, bu sefer İslam’ın en büyük tehdit unsuru olarak belirlenmesi yeni Babil kulesi inşa etmekle eşdeğer bir tutum ortaya çıkarmıştır. Bu yaklaşım sonucu ortaya çıkan hoşgörüsüzlüğün geniş ölçeği üzerine eklemlenmiş olan İslam düşmanlığı, bir başka ifadeye İslamofobi anlayışı İsveç’te yaşanan trajedinin ne ilk ne de son örneği olmasa gerek.” ifadelerini kullandı.


Avrupa İslamofobi sınavında
‘İsveç’te, diğer Kıta Avrupası ülkeleri gibi büyük ivme kazanan İslamofobi anlayışlı politikalar arkaik bir metafordan öte hiçbir anlam taşımamaktadır.’ Diyen Bekin, şöyle devam etti: 
“Aşırı sağcı Sıkı Yön Partisi lideri Rasmus Paludan’ın Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünce Kur’an-ı Kerim yakmasını fikir özgürlüğü bağlamında değerlendiren İsveç yetkililerinin, Kur’an-ı Kerim yerine söz gelimi başka bir kutsal kitabın yakılması eylemi karşısında aynı hoşgörü ile hareket etmelerinin pek mümkün olmayacağını özellikle vurgulamak gerek. Bugün İslamofobi anlayışı en zorlu şekliyle Kıta Avrupası’nın kritik imtihanı niteliğindedir. Bu cümleden olarak, ortaya çıkan yabancı düşmanlığı ve farklı dinlere karşı hoşgörüsüzlük anlayışı ne yazık ki, Batı’da sekteryan ve etnisite bağlamlı farklılıkları bir arada tutan birer zenginlik değeri olarak görmekten çok, dışlayıcı, farklılaştırıcı ve yeni fay kırılmalarına neden olabilecek tehlikeli yönde gelişmeler olarak görmek mümkündür.”